13 Kasım 2008

İşte Bu Bizim Hikayemiz; Öyle Saf Öyle Temiz

İnsan kendini zor anlatırmış, ama ben hiç zorlanmam, zoru bilirim ama bana zor gelmez. zor olmayan şeyler ise hiç ilgimi çekmez. kolay seven insanlarıla vakit geçirmekten hoşlanırım , çünkü beni zorlamazlar; bu durumda onları aslında sevmediğimi de düşünürüm.

her neyse konumuz tam olarak aslında bu değil. konunun ne olduğu da önemli değil; o konuya nasıl yaklaştığımla ilgilenirim, bunu da bir yerlerde öğrenmişliğim var ama nerden öğrendiğimi de bilmiyorum.

uzun yıllar Türkiye'nin her tarafını karış karış dolaşmış bir insanım, babamın evkaftaki memuriyeti sebebiyle yazıp olayı biraz edebileştirmek istedim. diyar diyar dolaştık resmen.  sonrasında ise ben fransaya göç ettim.  o sıralar gençlik başımda duman ilk aşkım ilk heyecan şeklinde Türkiye'de evlenip oraya yerleştik. ilk zamanlar evlere temizliğe gittim.  temizlik benim işim. ben her şeyi çok güzel temizlerim. hayatımdaki kişileri, hayatıma girenleri, eski kocamı, bilincimi, bilinç altımıi, siler süpürürüm.

tabii ki fransa'nın bana kattıkları var.  fransız şarabı tatmışlığım var mösyö luc'un evinde ki küçük mahsenden çok şarap aşırmışlığım var,  okuyan kültürlü bir adamdı, aklı fikri kitaplarındaydı bu yüzden şaraplarının eksildiğini hiç farketmezdi. karısı olacak o emanuel beart kılıklı kadın  fark edince işten kovuldum. gördüğünüz gibi  emanuel beart , fanny ardant filan bilirim. ya da ne bileyim, temizlik yaparken  "les monts fumeux aux entours d'urfa anam anam" diye türkü de dillendirebilirim. ayrıca türkiyeye döndüğümde fransızcam sayesinde otellerde kolay iş buldum.

fransa bana çok şey kattı. madem kattı niye ayrıldım değil mi? o da ayrı bir hikaye. Ran adlı bir heykeltraş'ın evinde hem temizlik işlerine bakardım, hem heykeltraşa modellik yapardım hem de ran'ın bir nevi metresiydim. kötü sevişirdi, ama güzel adamdı. ran'ın kocası, evet ran'ın kocası dedim, orası bizim buralar gibi değil tabii ki, ran bir benimle yatardı bir de sevgilisi erkekle., herneyse kocası sen gel bizi bas, sonra da ahlak polisine beni elindeki fotoğraflara şikayet et, sonra beni sınır dışı etsinler. ulan senin yaptığın daha mı ahlaklı ki beni pollise veriyorsun.

velhasıl kelam atıldım. türkiyeye geldim, ve bir otelde temizlik işi aldım.  açıkçası uykum var. sonra yazarım. ayrıca böyle bir karakterin blog yazması şaşaırtıcı gelebilir. bu bir nevi karakterin inandırıcılığının olmadığını gösterir, olsun 6 çocuk diyarbakırda polise taş attı diye 23 yıl hapis istemiyle yargılanıyorsa ve bu ülkede o altı çocuğun 23 yıl haipste yatmasıyla ülke bütünlüğü sağlanacaksa, ülkenin gerçekliğini ben de sorgularım. ülkem yalan ben mi doğru olucan allahaşkına?

5 Kasım 2008

Sevdin Dedin Hiç Sevmedin Sen Kimleri Mahvettin!

İlk kez ben yazıyorum, yani Patthy Dİphusa olarak. ismimin Patthy olduğuna bakmayın,  Patthy Diphusa'yı bana sahibimin beğenileri koydu. pek de umrumda değil açıkçası ismimin ne olduğu cismimin nasıl olduğu vs.

45 yaşında dul biriyim, paramı setlerde yardımcı oyunculuk yaparak kazanıyorum.  Hiç unutmam  televizyona ilk çıkışım "Kara Melek" dizisiydi. Sanem Çelik, Nahit Saylam'ın işyerine girerken tam o anda kapıdan çıkan kişi bendim. Ama yine aynı bölümde  hatta o sahnenin iki sahne ilerisindeki sahnede Nazmiye Hanım'la, Saliha Sökmen'İn kafedeki sahnesinde, Nazmiye Hanım 'In hemen arka masasındaki sırtı dönük oturan kişi de bendim. o an sıkıldığımdan önümde oturan diğer yardımcı oyuncuya sürahiden su doldurmuştum; ama o su dolduruşum yayınlanmamıştı. 

Saliha Sökmen ile daha önce tanşmışlığım vardıı, ismi Aliye'ydi diye hatırlıyorum. Oyunculuk hayatıma başlamadan önce çalıştığım otelin müşterisiydi.  Ben çarşafını değiştirirken odaya girmişti, "pardon saatimi almayı unutmuşum" deyip, saatini alıp çıkmıştı.  Çok ince insanmış, odayı sanki ben kiralamışım gibi, orası sanki benimmiş gibi pardon demişti. bu davranıştan ötürü çok beğendiğim halde taşlı kelebek tokasını değil, taşsız üzerinde pembe simleri olan mor kelebek tokayı almıştım.

O gün sette Aliye Hanım'a "Aliye Hanım, biz daha önceden tanışmıştık hatırlıyor musunuz?" dedim, " kusura bakma çıkaramadım, hatırlatsana" dedi, " hani iki yıl önce the marmara'nın Tepebaşındaki  yerinde hani siz saatinizi unutmuştunuz da odaya geri gelmiştiniz" dedim, "anımsayamadım canım" diyince, "olsun artık beni unutmazsınız ama" dedim. yıllar sonra da "Evdeki Yabancı" dizisinde karşılaştık, ama bu sefer beni tanımazdan geldim, keşke taşlı kelebek tokasını da çalsaydım diye şimdi hayıflanmıyor değilim.

Nitekim mesleğim belli artık benim. niye mi setlerde çalışıyorum, eski bir fotoğraf. anlatırım yine...

4 Kasım 2008

Halime Bak; Dertli Çal!

Yılmadım aslında, er ya da geç olacak diye tutturdum, belki de olmaması işime gelicek. Arar gibi yapıp, bekler gibi yapıp daha başka şeyler yazarım daha samimi olur vs. Çünkü ben yazamam öyle "ay şekerim bir oyuna gittim, avangardın dibine vurmuşlar" ya da "yalnızlığımla iki büklüm evimde oturuyorum, karşımda mazinin sessiz bakışları, içimde yılların bezmiş hatıraları"...

Karakter yaratamayacak kadar yeteneksiz olduğumu düşünmüyorum açıkçası. Sadece oyun oynamayı seviyorum. Uzaylı Zekiye her ne kadar da sen yarat biz eleştirelim dediyse de yaratmak içimden gelmiyor. amaaaaaaan ne bileyim ben. Laf olsun, sıkıntıma bir nebze deva olsun yeter..

Aslında kendime baktığımda içimde uyuyan bir Patthy Diphusa da görmüyorum. yani yanda hani yazıyor ya "iğrençtir, o kadar hayat doludur ki uyumaz vs"  diye, azıcık bile fikrim yok Patthy nedir ne değildir diye. Hadi diyelim orospudur, hiç heyecan verici değil, orospusunu daha önce gördük "dünya yediveren" diye. şarkıcı yapsam  oldukça sıkıntılı olur, sonuçta insanlar sıkılacak benim  15. 16. 17. yüz yıldan, padişahın g.t sevdirdiği zamanlardan kalma şarkılarımdan. aaaaa bak bu iyi olabilir aslında Osmanlı Devleti zamanında haremde şarkıcılık yapan biri olabilir Patthy, ve o zaman blog varmış gibi davranırız olur ama bitmez, çünkü Gani Müjde zaten bunu yaptı, yazarken aklıma geldi koskoca Osmanlı Cumhuriyet'i filmi bunun üzerine kurulu. atla bunu da...

Asiye için Fransa'dan getirttiğimiz bir mürebbiye de olabilir Patthy. Biraz snop, oldukça elitist takılan, Fransız şansonları öğretir ona, rimbaud'dan, Baudelaire filan okur Asiye'yi uyuturken. yok fenalık bastı beni özelliklerini bile yazarken.

kafamın bir tarafında Tarkan var " başkası olma kendin ol" diyen, bir tarafında "sen doğru ben bayağı yanlış bay doğruyla bayan yanlış sanki herşey sana kalmış, dünya istediğin kadarmış, yok mu bu işte bir yanlış, herkes ellerinden kaymış, yalnız tahtında otur dur o zaman" diyen gülben ergen, bir diğer tarafında Bengü'nün "gezegendeki son gemiye bilet çek git" diye mantık dahilinde olan cümlesi var.

Ama Patthy ben bunu bilir bunu söylerim  seninle iligili, "zaten bu kafada seni değil evi bile zor bulurum"

3 Kasım 2008

Baharı Bekleyen Kumrular Gibi

Resmen başlık gibiyim. bekledim belki birileri karakterime katkıda bulunur. karaktersiz kalıcam sanırım bir kaç hafta, ay, yıl ya da her ne kadarsa. çocukken en azından başımızda anne denilen yumuşak huylu despotizm vardı, otoriterimsi bıyıklı varlık vardı baba denilen, ya da ne bileyim bacaklarındaki tüyleri asla almayan "pembe nenem" vardı kapı komşumuzdu ayrıca, aynı sokakta kılları arkadan fışkıran sonradan sigaradan ve alkolden bacakları kangren olup bacaksız kalan ismini hatırlayamadığım ama kızlarının ezo ve dila diye isimleri olan komşumuz vardı, onlara bakıp bakıp karakterimizi bulduk.

Şu an Asiye de karakter bulma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. ben galiba otoriterimsi bıyıklı varlığım, TanTan ise yumuşak huylu despotizm; oyuncak ayısı "Vasıf" ise her tarafından kıl çıkan sonradan Asiye tarafından eminim bacakları koparılacak varlık.. Asiye bunlarla kendine bir karakter oluşturacak. Tuvalet eğitimi onun için büyük bir karakter özelliği. petarkadas.com sitesinde yazıcaz koca koca "Asiye; TUVALET EĞİTİMİ VAR", ya da pet.gen.tr'deki english springer spaniel grubuna katılınca "Asiye; Asilik yapmaz, Komutlardan anlıyor, Tuvalet eğitimi var fakat tuvaletini yaptıktan sonra kıçını temizlemeyi beceremiyor direkt bacakları kopmuş "Vasıf"la oyun oynamak istiyor" gibi biz ailesi için guru verici, okuyucu içinse boktan özellikleri olacak.

Peki bu Patthy'e ne olacak? blog blog gezecek mi bir karakter bulsun diye. baharı bekleyen kumru misali, sarrafını bekleyen altın gibi, ya da ne bileyim arkeologunu bekleyen çömlek gibi yıllarca bekleyecek mi?

Ya da nihayetinde entel eyilimliyse Levent Yüksel tarzında, biraz tezgahtar, kuaför, manikürcü olma eyilimi varsa Ebru Gündeş tarzında "yazı gelmeyen upuzun kışlar gibi, unutulmuşlar diyarında düşünüyorum" şarkısını söyleyecek.

2 Kasım 2008

yaşasın taklitlerin kraliçesi!

Patthy Diphusa'ya özendiğimden ve asla onun gibi olamayacağımdan (aslında pedro almodovar desem daha doğru olur galiba) "patthy diphusa" blogu yarattım. Patty bir idoldur. benimse hedefim "siber idol" yaratmak :)

Düzenli ve sıkıcı hayatım, yolunda giden bir ilişkim, kuyruğunu sallayan köpeğimizle sıcak bir tablo çizerken "siber idol patthy diphusa" nasıl olacak ondan emin değilim.

Kendi hayatımla anlaşma kurabildiğim derecede, başka biri olabilirim sanırım. Karışık bir cümle gibi görünse de, aslında açılımı basit; kendimi seviyorum, sadece kendimle oyun oynuyorum.

Bu oyundan ne zaman çıkarım, ne zaman "ya ben sıkıldım" derim. O zaman hangi oyunlara yönelirim bilmiyorum göreceğim.

Patthy'i yaratmaya başlasak iyi olur. Patthy kimdie Patty ile Patthy arasında nasıl farklar var. Patthy ne yer ne içer, hangi sıklıkla tuvalete girer? Tuvaletlerini hangi mağazadan alır? Ben bunları bir düşüneyim.

Facebook'a, gmaildeki gavvolem grubuma ve msn'deki kişisel iletime de bu adresi yazıp, Patthy karakteri için yorum alayım. Gelen özelliklerle bir siber Patty Diphusa olan Patthy'i yaşatalım. Yaşasın Patthy Diphus, Yaşasın taklitlerin kraliçesi!