30 Haziran 2010

neden-sonuç

Bu mevsim bahar değildir

Başka bir devirdir

her gözün mahmurluğunun ayrı bir sebebten olduğu gibi

her ne kadar bütün dallar titrerse de,

her birinin salınmasının başka başka sebebleri olduğu gibi.

( Mevlana, 26. rubai Hasan Ali Yücel çevirisiyle)

29 Haziran 2010

……….

“Saçlarım yüzüme büyüyor utancımdan… Taranmayacağım”

21 Haziran 2010

21 Haziran

  • Dün gece deprem olabilirdi, hissettim; olabileceğine inandım. zaten uykum kaçmıştı; düdüğüme sarıldım uyumaya çalıştım.
  • Artık karanlıkta da uyuyabileceğimin farkına varıyorum galiba yavaş yavaş…
  • Berksha’nın önünde gördüğüm şortlu da beni düşünüyor mu şu an acaba?
  • Kotu sevmiyorum, kot kottur; kotun tasarımlı olanı da kottur nokta
  • “Not defterime notlar alıyorum, bunun sizi ilgilendireceğini sanmıyorum” güzel laf direkt çaldım ama ben de sanmıyorum hatta eminim.
  • bir sana yandım bir de taksicinin çaldığı cep telefonuma..
  • Asiye babalar günümü en içten dilekleriyle içten kutlamıştır bence…
  • Mercimekli köfte acılı, humus da sarımsaksız olmuştu… noluo lan bana?
  • 129T sevgili gibidir; beklenir! Ayrıca yeşildir ;)
  • Sanırım bugünün en güzel olayı Fatma’nın beni aramasıydı. Fatma iyi traktör kullanır, beni de yanına alır; ayrıca sabah 5te çok güzel nane çayı yapar.
  • Haftaiçi hergün eve gidebilmek için Galata mevlevihanesinin önünden geçmek beni mutlu etmeye yetiyor.
  • Akşamları Karaköy’den kalkan vapuru 129T’ye tercih ediyorum çünkü Karaköy’den vapura binmek demek 129T’yi uzaktan görmek demektir. Sevgiliye uzaktan bakmak gibidir, uzaklaştıkça sıradanlaşıyor çünkü.
  • 21 Haziran önemli bir tarih değildir hayatımda ama 21 Haziran tarihli “Taraf” gazetesi önemlidir…

18 Haziran 2010

kı.. ..sa

  • insanların samimiyetlerine güvenmiyorum; nihayetinde ben de insanım…
  • benim olmaya şeyler ara ara canımı acıtabiliyor
  • göt Tarkan çok güzel şarkı yaptı yine
  • geceleri yatak odamın pırpır esmesine bayılıyorum ama sabah güneşin odamdan doğması bazı bazı gıcık da ediyor.
  • 129T’yi bu kadar sevebileceğim aklıma gelmezdi.
  • eski sevgilimin bende kalan porno arşivini, başka bir eski sevgilime vermek mantıklı mıydı?
  • Oi Va Voi’nin Ladino Song’unu dinlerken Hakan’a mesaj atasım geldi: “evlenmek değil; çocuk büyütmek en mantıklısı” . tam da bu sırada otobüste dörtlü koltukta oturuyordum ve tam karşıma iki yaşında kısa saçlı bir kız çocuğu oturdu, şarkıyı ripite aldım, yol boyuncu kıza baktım, kızımla yolculuk ettim sandım…
  • geçen gün karşılaştığım eski sevgilim’in para kazanacağım işe “bu iş tutmaz” demesine çok içerledim, “senin de mekanın yanar işallah” demek en doğru karşılık mı olurdu acaba?

14 Haziran 2010

HOBAREY!

Sabahın üçünde resmen oturdum ve Tarkan dinliyorum. süper bir introsu var şarkının. resmen televizyonu kapatmak için elime kumandayı aldım kemanlar yükseldi kaldım, bi de baktım “abooooow tarkan”. merak ettim, dinledim şarkıyı. "”tarkan yine yeni yeniden” dedim. resmen şarkıyı çok sevdim, uzun zamandır ziynet sali’nin beş çayından sonra bu derece kaliteli pop şarkı dinlememştim.

 

hemen nete girdim fizy’den dinlemeye başladım. sanırım şu an yedinci kez dinliyorum. 3 de sigara içtim. peki bunu niye yazdım ki, halbuki gotye’nin coming back şarkısı hakkında bişeyler yazmayı düşünüyordum… umarım ilerde yazarım… bu şarkıyı sevdim lan vallahi.

seni karanlıklara bırakmak istemezdim
anılarımı solmuş çicekle süslemezdim
ardından acıtacak bir tek söz söylemezdim
ben hiç hak etmedim ki böyle unutuluşu

Aysel Gürel yazmış yahu, Tarkan okumuş, çocukluğumdaki gibi her şey….

9 Haziran 2010

F!

gelgelli:
   fehmi lan f harfliler kendilerine aşık edemezlermiş..
ama kendileri çok pis aşık olurlarmış..


Varoş Realist:
bu nerden çıktı?,


gelgelli:
annemle seda sayanı izliyoruzda..


Varoş Realist:
hahahahaha
salak


gelgelli:

ben de aktik, mantığı önde olan kariyeri olan sanatsal yönü zengin bir profil çiziyormuşum...
kariyer mi sant mı..nerde lan onlar..
sanat*

Varoş Realist:

seda mı dio bunu da?


gelgelli:

yok isim analisti diye bir şey çıkarmış o anlatıyor..
ama sedanın götünden fırlamış gibi..


Varoş Realist:
yani kimse bana aşık olamıycak mı?

gelgelli:
zormuş lan..sen de kıçından anlıyon ee..


Varoş Realist:
o zaman ziynet saliden herkese gelsin... zordur oğlum zordur...

24 Mayıs 2010

Koyunlar ve Altın Kızlar bir de “abi”

velhasıl koskoca bir filmi daha kazasız belasız bitirmiş bulunmaktayız; bir iki kriz hali yaşadım ama neyse ki aritmimin azmadan taşikardim tutmadan halledebildim. Sanırım Kıbrıs havası iyi geldi de atak geçirmedim. Aslında filme dair, ekibe dair, çekim yaptığımız Büyükkonuk koyü ve köylülerine ayrıca Kıbrıs’a dair anlatacak bir ton konu var.

hayatımdaki en profesyonel işti sanırım ama iradem bu kadar profesyonelliği kaldırmıyor, ciddiyetle hem iş yapıp hem de iş arkadaşlarımla geyik yapabilmeyim dibine kadar, iş halletmek için koşuştururken yanımdan geçen bir iş arkadaşıma orta parmağımı gösterebilmeliyim ya da ne bileyim “yalarım lan seni” diyebilmeliyim. Asortikliğin, kalantorluğun, kibirliliğin, burnundan kıl aldırmayan karakterlerin, ne oldum delisi insanların ve hayatlarını tamamen işe adamış “projelerim projelerim” diye dolanan insanların arasında işim yok galiba benim. Varsa bile sadece iş anında olabilir bu da işi sıkıcı kılabilir. Koyun sürüsünü 5 dk’da sete getirebilmem ama sete getirince bi ton insanın koyunları istenilen yere koyma çabasından dolayı 5 dakikada getirdiğim koyunların kaçması ve benim onların arkasından koşmam bence komik; ama sayın ekibim oldukça sıkıcı olduklarından olsa gerek o andaki trajedimle eğlenememiş oldu, neyse ki koyunlar kaçtıktan ve benim onların peşinde koşmamdan sonra arayıp eğlenebilceğim Merve var. resmen kimse eğlenemeyince Merve’yi arayıp anlattım ve karşılıklı 2-3 dakika güldük.

Bu film sürecinde unutamayacağım şeylerden biri de muhakkak Büyükkonuk halkı olacaktır. hadi sete dediğim anda gelen Fatti teyze, Aynur aba, Sadiye’ba, Suna’ba (kıbrısta sesli harfle biten abla isimlerinden sonra abla denmez “ba” denir) anlatılmaya yaşanmaya değen insanlar. hadi sete dediğim andan itibaren 20 dakika sonra hazır olan teyzeler bunlar. hem de süper hazır oluyorlar, kendi evlerinden dönem kostümlerini giyiyorlar, kendi aksesuarlarını alıp geliyorlar. Fatti teyze el yapımı çanta yaparak geçimini sağladığından malzemelerini alıp sokakta çanta yaparak, Aynur Abla sele yaparak, Sadiye’ba şehriye yaparak, Suna’ba da ekmek yaparak görüntüye zenlik kattılar. yaşları 80 olsa da resmen Altın Kızlar. Bir gün ansızın otobüs geçişi çekmeye karar verişimizle elimizde figürasyon olmayışından hemen arabaya atladım Sadiy’banın evine gittim altın kızları toplasın gelsin diye, evde Sadiye’ba yoktu, diğer geride kalan 3 Altın Kızın birinin evine kahveye gittiğini düşünürek onları ne kadar iyi tanıymadığımı anladım. Damadı evdeydi Sadiye’bayı sordum, yan köyde yol yapılacağı için ağaçları kesiceklermiş benim Altın Kızlar da ağaçların oraya eylem yapmaya gitmişler. 4 kişi bile olsalar medyayı çağırmayı ihmal etmemişler. en azından medya ile birlikte 10 kişiyi toparlamış oldular. onları tebrik eder özlemlerimi dile getiririm.

Derviş Bey tepkisiz duygusuz bir adam genel olarak. Adam set boyunca sadece ne istediğini anlattı ve istediği şeyi alana kadar çekti. kimseye bağırmadı kimseyi pohpohlamadı, kimseyi panikletmedi kimseyi övmedi. istedi ve aldı. ilk koyun vakasından sonra anlaşıldı ki bir kişi ilgilenmesi gerek, ki aslında ilk günden beri söyledim koyunlarla on kişi ilgilenmesin tek kişi ilgilensin ürküyor hayvanlar diye. herneyse koyunlarla ben ilgilenmeye başladım, pastoral bir karakterimin oluşundan dolayı sanırım koyunlarla aram iyiydi. çekeceğimiz en son koyunlu sahneydi, tek başıma sürekli koyunları aynı yere koymayı başarabildim. koyunların arasında kahverengi bir keçi vardı o biraz asiydi ama zeytin dalına karşı olan tutkusunu farkettim ve keçininin bu zaafından faydalanarak keçiyi kandırdım. keçi kaçmayınca dolayısıyla koyunlar da kaçmadı, koyunlar cidden koyun gibi çünkü, biri kaçtı mı hepsi kaçıyor, keçiyi ele geçirmek bu anlamda iyi oluyordu. velhasıl çektik son koyunlu sahneyi ve Derviş bey bana 1 buçuk aydan sonra bir söz etti: “iyi bir reji olduğun kadar iyi bir de çobansın”. gülümsedim iyi bir şey söylemişti galiba.

Filmin en son gününde ise o muhteşem şey yaşandı. Para olmadığından dolayı figürasyonu gönüllük esasına dayanarak bulduk, hal böyle olunca sıkılanlar oldu gitmek isteyenler oldu vs onları oyalamak, onları eğlendirmek, onlarla iyi geçinmek benim görevim oldu. zaten onca figürasyonu da ben buluyordum. herneyse son gün Namık Kemal Lisesi Tiyatro topluluğunu figürasyon olarak çağırdım geldiler. Allahııım o neydi, tanrı gibiydi, doğanın tüm güzelliği, tüm iyi niyeti toplanmış sanki onda vucud bulmuştu. bir an tüm ömrümü onun için adamak istedim, ismini öğrendim, muhabbet ettim, setlerine daha çok vardı, onlarla vakit geçirdim kaçamamaları için, hep ona baktım ister istemez. ama bana Fehmi Abi demesi koydu; cidden koydu. sübyancı mı oldum ne! hoş bugün öyle düşünmüyorum ama “sen suret ol ben gölgen olurum ama bana abi deme”!!!