3 Mart 2010

Sakın Dokunmayın Bana; Rahat Bırakın!

Yazasım var ama ne yazacağımı bilmiyorum. Ama böyle uzun uzun çok anlamsız şeyler yazasım var hem de. havanın güneşli oluşunu on sayfada anlatabilme yeteneğim olsaydı keşke; ya da ne bileyim Demet Sağıroğlu’na karşı hayranlığımı, geçen gün gittiğim Mirkelam konserindeki “pardon siz mühendis misiniz” sorusunu, sevgilimin benden ayrılmak isteyip de ayrılmasını, Asiye’yi çok özlediğimi, Türkan Derya ile uzun metraj senaryo yazdığımızı, günde üç öğün salonun tozunu aldığımı, sigarayı çok sevdiğimi, içkiyle her akşam çektiğim kafamı, gidenleri, kalanları, yaşamak istediklerimi, yaşayamadıklarımı, yaşadıklarımı, eksileri, artıları, davlumbazımı silince iz bırakmamayı nasıl bulduğumu, karşı terasta var olan 3 tane çok ses çıkaran piçleri, Derviş Zaim’le çalışacak oluşumu, göze gelip sürekli geri kalan duvar saatimi, geçen akşam cep telefonuma gelen mesajı ve hemen ardından gelen telefon görüşmesini, en sevdiğim çorbanın mercimek oluşunu, midemin hala ağrıdığını, dişimin nasıl yarılıp alındığını, babamı çok sevdiğimi, bu akşam ne yiyceğimi, Diesel de gördüğüm anda aşık olduğum atkıyı, yaz için kurduğum fakat artık gerçekleşmeyecek olan planlarımı, kısacası her şeyi anlatasım var.  nerden başlayacağımı bilmiyorum…. kısacası çok doluyum, dokunmayın ağlarım….

ya da buyrun burdan yakın

Hiç yorum yok: