21 Mayıs 2009

çoooook canım yanıo!

bana bir cümle söyle dedim “yandım” dedi. dedim bunun neresi cümle, ben bu cümleyle nasıl bir yazı yazayım? yok dedi bu bir cümle, yandım kim yandıım ben yandım, öznesi var yüklemi var o zaman cümledir dedi. iyi tamam dedim konuyu kapattım.

peki yanmak nedir, vikipedia’ya göre “Birleşimindeki karbon nedeniyle ısı ve ışık yayarak kül olmak.” demektir. yıllar önce yankı kelimesinin de yanmak fiilinden türediğini öğrenmiştim bundan dolayı da şaşırmıştım.

peki bu etimolojik ve dilbilimsel açıklamaların burada işi ne diyecek olursanız, inanın ki can sıkıntısı.  ya da  rehavet bunalımı diyebiliriz. aslında son bir kaç aydır rehavet bunalımı yaşamıyorum. düzensiz işler, sevgili ile problemler, Asiye’nin azması, babamın seçimi kaybetmesi, gün be gün azalan bankadaki bakiyeler vs…. iç açıcı bir tablo yok açıkçası.

ayrıca her gün akşam üzeri Asiye ile çıktığımız parka da artık gidemiyoruz, Badem adlı hiç sevmediğim köpek türü olan Golden’a aşık oldu rahat bırakmıyor Asiye, bu yüzden park değiştirmek zorunda kaldık, ama problem bu değil, 3 güne kadar parkta içtiğim içki stoğum tükeniyor.

sanırım alkolik olma yolunda ilerliyorum. öğleden sonra içmeye başlıyorum, gece yatana kadar devam ediyorum. aslında çok fazla içmiyorum günde 3 ya da 4 bardak viski ya da vodka. hoş sevgilim bu durumdan pek bi rahatsız, zaten son zamanlar da ne yapsam yaranamıyorum, ota boka laf edesi var, etrafta ot bok yok, onun yerine ben varım, bana söyleniyor. bunun için sanırım farklı bir başlık açmalı ve altını doldurmalıyım…

herneyse, çok sıkıldım, gidesim var, dönmeyesim yok, fikrim var, eylemim yok… nil tüm insanlığa haykır bi daha ablacığım, ilk paragrafımıza gönderme olsun….

“çoooooooooooooooook canım yanıo, çooooooooooook içim yanıooooo!!!”

teşekkür ederim nilciğim iyi ki varsın!

14 Mayıs 2009

“Eski Kocam Işın Karaca İle Birlikte!”

10 Mayıs 09 tarihli Haber Türk Gazetesinde yayınlanan Esin Övet imzalı bir köşe yazısı

“Sağolsun bu haber birçok magazin servisine gittiği halde, onlar çok titiz bir
refleks gösterip ben üzülmeyeyim diye yapmadılar. Ben de herkesi bu dertten
kurtarayım dedim ve yazmaya karar verdim. Magazinci arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ama taze bir aşk içerisinde olan yeni çiftimizi de rahatlatmak istiyorum. 14 yıldır bu mesleği yapıyorum. Birçok aşk haberi yaptım. Ama şimdiye kadar kendimle ilgili bir haber yapacağım hiç aklıma gelmezdi. Demek ki, hayatta her şey olabiliyormuş.

Durumu ben boşanmadan bir hafta önce Işın Karaca'nın 'Ah arkadaşım çok üzüldüm. Ne kadar da yakışıyordunuz. Kesin bitti mi, bir daha dönüş yok mu?' diye ağzımı araması ile hissettim. Normalde böyle özel konularda konuşmadığım biri beni neden arasın ki!

Üstelik on yıllık aşkı Erdem Yörük tarafından aldatılmış ve o kadına taciz mesajları çeken bu kadar hassas bir kadın. Bu telefon görüşmesini yaptıktan ve boşanma gerçekleştikten hemen sonra Işın Karaca'nın en en en yakın arkadaşları belli gazeteleri arayıp, "Işın Karaca, Sedat Doğan ile aşk yaşıyor" demeye başladıktan sonra kesin olarak öğrenmiş oldum. Üstelik eski eşim Işın'ın arkadaşları bu haberi yayarken, bu ilişkiyi kabul etmemiş olsa da. Üzüldüm mü? Evet. Hayır dersem yalan olur. Ama benim üzülme nedenim başka. Keşke Işın, beni aradığında "Ya Esin aşık oldum. Bir şeyler hissediyorum. Ben bir sanatçıyım. Deliyim. Bizler her şeyi yapabiliyoruz. Başkasından duyacağına benden duy" deseydi. Yapamadı, yapamazdı da.

Çünkü o yaralı bir kadındı. Çünkü aldatılmış bir kadın olarak egosu ağır basıyordu ve ne yapacağının farkında değildi. Söylenecek çok söz, çok detay var. Ama uzatmayacağım. Şimdi birçok kişi kıskandığım için bu haberi yaptığımı düşünebilir.

Hayır ben tamamen albüm arafesinde olan Işın Karaca'nın bir aşk haberi ile gündeme gelmek için çırpındığını gördüğüm için yardımcı oluyorum. Bir aydır, facebook'a resimler koyup aşk mesajları yazdığı halde kimsenin dikkatini çekemediği için işini kolaylaştırıyorum. Herkes mutlu olsun. Yine, yeni nurtopu gibi bir aşkımız oldu. İnşallah, uzun ömürlü olur!!!

 

ya kadınların bu durumları her zaman bana Norma Desmond nevrotikliğini çağrıştırır. ben olsaydım bu kadının yerinde ne yapardım bilmiyorum tabii, belki de ben de facebookundaki kişisel iletilerine kadar yazardım. elimde güçlü bir köşem var sonuçta, istediğim kadar rezil edebilirim… bu bir eziklik psikolojisi midir nediy bilmiyorum ama yapabilirdim; ya da bir magazinci olarak, sadece isimleri verip yeni bir ilişkiye başlamışlar diye yazı yazardım ama sanırım bu daha ezik olurdu.

şöylesi daha makul geliyor bana: “allah belanı versin Işın, sen çekemiyceksin bu adamı, duş almadan sevişmeye girişmesine ne kadar katalanabileceksin, ya da tuvalete gidene kadar kaç kez salonda osurduğunu biliyor musun, ben siz ayrıldığınızdan beri her masaya oturuşumda, bir salata tabağı makarna yiyip, desperate housewives izlerken 3 tane büyük toblerone yemeye başladım haberiniz var mı, allah belanızı versin e mi” diye yazmış da olabilirdim.  hatta bunları yazarken yıldız tilbe’den “senin de yüreğin yansın başka ellerde mum gibi, çaresizlik ayrılmasın kapından köle gibi” şarkısını dinleyebilirdim… hatta şarkının sözlerini de köşemin altına copy paste yapardım…

9 Mayıs 2009

Emeklilik Hakkım Elbet Bir Gün Alırım

Pek Patthy Diphusa olamıyorum. benden adam olmaz baba, benden adam olmaz anne cümlelerini yıllar önce kurmuştum; nedense bugünlerde yeniden ergenlik çağımdaki problemler hortladı. rock müzik falan dinlediğim yok; ama “niye varım”, “amaç ne” , “bu hengamemiz niye” gibi sorularla boğuşuyorum.

hiç sevmediğim konular aslında bunlar. sadece “so what” demek istiyorum. yani bunların cevapları verilince ne olacak? her şey daha mı güzel olacak hayatımızda. Asiye konuşabilecek mi; ya da Asiye bana “baba” diyebilecek mi? O şiiri biliyor musun, o kitabı okudun mu, aaaaaaa Jane Birkin’in Serge Gainsbourg’un sevgili olduğunu bilmiyordun ne ayıp ne ayıp… bunları da bildiğimizde ne oluyor sanki, hadi sanatçısın falan filan bilirsin bazı şeyleri ödül almak için filan, e ödül alınca ne oluyor?

Günde 20 saat çalışırsın, aman trafiğin güzel olsun, aman devamlılık atlamasın, sonra yönetmen der ki “bu ceketi beğendim fehmi, değiştirin”… “amaaaaa devamlılığa girdi ….hanım/bey”, “olsun başka verin”…. “peki ben ne diye burada zamanımı öldürüyorum, peki bana niye para veriyorsunuz; ben niye para kazanıyorum?”.

öyle abuk subuk günlerdeyiim. anlamsız bir vicdan muhasebesi de yapıyorum nedense. kimi kırdıysam, gidip özür dilemek gönüllerini almak istiyorum, herkesle azar azar vakit geçirmek istiyorum, hayatıma giren herkesle bir bardak kahve içmek istiyorum. kahveler termosda olsun, biz sahilde olalım istiyorum. ayrıca hayatım boyunca sadece tavuk besleyip altlarından yumurta almak ve maydonoz yetiştirmek istiyorum.

annem hala telefonda iç çekip cevap veriyor: “biz seni bu yüzden mi okuttuk”… ama diyemiyorum ki okutmasaydın maydonozda mutluluk bulabileceğimi sanmıyorum diye… herneyse, sevgilime emeklilik hayatı yaşattığım için; anneme ve babama   da adam olamadığım için özrüm bir borçtur…