Hayatımın en geyik günlerini yaşıyorum, geyik belki yanlış olur, ama geyikli rahat günler yaşıyorum diyebilirim. Sabah erkenden kalkıp üç araçla taaaa Allahın Sefaköyü’ne gidiyorum, biraz çalışıyor gibi yapıyorum, sonra öğle yemeği yiyorum, sonra yine çalışıyor gibi yapıyorum, bol bol Senem’le geyik yapıyoruz, akşam oluyor eve dönüyoruz. Evde de birazcık çalışıyorum sonra içki içerek uyuyorum. Çarşamba akşamları Yaprak Dökümü, Perşembe akşamları da Aşk-ı Memnu izliyorum tabii..
Aslında tam da istediğim hayat bu; ama bu hafta sonundan sonra bu bitecek, tahminimce günde 18 saat çalışıcam, neyse ki mekanlar evime yakın, Yıldız Parkı, Fatih, Tarlabaşı vs… Kısacası son hafta sonum olduğu için bir Taksime çıkayım dedim, hazır bir barda canlı Rembetiko da varken.
Senemle Taksim’e geldik, Senem sevgilisiyle buluştu, Nevizade’ye rakı içmeye gitti, ben de zaman öldürmek için, biraz da zevk aldığım için, yürümek istedim yalnız başıma, zaten bara da yalnız gitmeyi düşünüyorum, kulağıma kulaklıkları taktım, yürütme modunu da “şafıl” yaptım. Son zamanlarda Mirkelam takıntım yine nüksettiğinden, daha çok Mirkelam şarkıları yüklemiştim ve ilk şarkı doğal olarak Mirkelam’dan geldi, “tanrının bana verdiği hazinede ucuzmuşsun değmezmişsin, katilimsin sen katiliiimsiiiiiiiiiiiiiiiin kalbimde parmak izin var, kalbimdeeeee parmak izin var”. Tabii ki beni benden aldı şarkı. Bitince takıntılı bir insan olduğum için tekrar dinlemek istediysem de, şafıl moduna niye soktun o zaman, çelişkisini kendimde yaşamak istemediğimden, tutarlılı kalarak bir sonraki şarkıyı bekledim.
-B-
Vals De Melody: ilk sevdiğim insanla ayrılık şarkımdı. Jane Birkin’i o yıl tanımıştım yıl 2003, ilk sevgilime de dinletmiştim o da bayılmıştı, o yaz tesadüf bu ya, İstanbul’da konseri olmuştu, ben İzmir’den gelmiştim, beraber Jane Birkin konserine gitmiştik mest olmuştuk. Tabii her sevgili gibi ayrılmıştık, ilk olması ayrılmama lüksünü vermiyordu kimseye, bunun farkında değildim; aylarca yatak döşek yatmışlığım olmuştu ve deliler gibi bu şarkıyı dinliyordum. O keman yayının midemde yaylandığını midemi tahriş ettiğini düşünürdüm ve öyle hissederdim. Vals De Melody bitti, biraz maziye gitmek hoşuma gitmişti, İstiklal’de yalnızdım yürüyordum, yüzüm gülümsedi, azıcık da hüzünlendim…
Bir sonraki şarkı başladı.
-U-
“Ben Sevdalı Sen Belalı” hem de Selami Şahin’den. Bir ayrılık şarkısı daha dedim, biraz daha hüzünlendim, Starbucks’ın ordaydım, kahve mi içsem dedim, sonra tutumlu olasım tuttu, yürümek iyidir dedim. Çekmeye razı değilim kimsenin kaprisini dedim, razı olduğum günler aklıma geldi, “güzel günlerdi lan” dedim, o an yanımdan Üniversiteden tanıdığım biri geçti ismini hatırlamıyorum birbirimize gülücükle selam verdik, biraz sonra da şarkı bitti…
-M-
Yine Mirkelam bu sefer “Odalarda mahsur kaldık”. En travmatik anısı olan şarkılardan biriydi. U ile bitmişti M ile çıkmaya başlamıştım, M ile de bitmişti. İçimde vicdanın en görkemli, en heybetli, en kasvetli hali vardı. U’ya karşı yaptığım haksızlıklar, M’nin ölüm döşeğinde yatıyor olması….. İzmir’de evimdeydim, yalnızdım ve her zamanki takıntılıydım müzik konusunda. Mirkelam’ın Mutlu Olmak İstiyorum albümü yeni çıkmıştı. “Acı ve Aşk”, “Eksilerle Artılar”, “Odalarda Mahsur Kaldık” şarkıları sürekli çalışıyordu. Her gün her akşam bir şarkı seçiyordum o gün o akşam o şarkıyı dinliyordum. O gece “odalarda mahsur kaldık” şarkısının sırasıydı. Vicdanım kaslarıma vurmuştu, ve bilgisayarın başında çenem kitlenmişti. Hastaneye o hep sevdiğim yalnız halimle gitmek ayrıca fena koymuştu o gece. Ölüm döşeğinde olan hala ara ara karşıma sapasağlam çıkıyor, rastlaşıyoruz. Bir gün soracağım ama bu yalanına karşılık “sen hala ölmedin mi?” Bu sefer gülümseyemedim şarkı çalarken, çenemi sağa sola oynattım, şarkının bitiş melodisini ve Mirkelam’ın “aaaaaaaaaa” lamasını bekledim. O “aaaaa”ladı ben ağlamak üzereydim.
-U-
Yeni şarkı başladı, Aşkın Nur Yengi, “Elveda”. yok bunu kaldıramayacaktım. Kulaklığımı çıkardım, Taksim Havaş’tan Ercan’daki Pasaport kontrolüne kadar (iniş ve kalkış hariç) bu şarkıyı dinlemem bana yetmişti, bu kadar ayrılık şarkısından sonra bir de bunu dinleyemeyecektim, bu arada Galata Mevlevihanesini de geçmiştim.
Kendimi Galata Kulesinin altındaki çaycıya attım, bilgisayarımı açtım ve bunu yazmaya başladım. Şafıl’ın bana ettiği buyken, hayatımın insanlarının baş harfleri kronolojik olarak sıralandığında B.U.M.U olması biraz garip biraz ironik. Hayatımın toplamı resmen B.U M.U!